TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Uygulamalarımız appstore googleplay
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Müziğin Gücüyle Kurtulan Şehir; Leningrad/St. Petersburg

Yazının Giriş Tarihi: 23.08.2024 15:39
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.08.2024 15:40

İnsanların aynı amaç ve heyecanla bir araya gelip keyif alacağı aktiviteler yapması, birlikte gülmesi, heyecanlanması, bağırması hatta ağlaması onları birbirine duygusal bağlarla bağlar, yakınlaştırır. Birlikte gülüp ağlayan insanları birlikte hareket ettirmek, motive ederek hedefe kitlemek ise çok daha kolaydır.

Politik bir söyleşide, dini bir ibadette, sportif bir aktivitede, sanatsal bir çalışmada insanların ortak duyguda birleşmesi çok daha kolaydır. Her ne kadar mantıkla hareket ettiğimizi söylesek de günün sonunda bizi harekete geçiren şey genelde duygularımızdır. Siyasette meydanlarda slogan atanları düşünün, hepsi farklı kişiler olsa da düşünce yapısı ve ideoloji onları bir aradayken daha çok birleştirir ve ortak hareket etmeye yönlendirir. Keza din, sanat ve spor da insanları birleştiren ve ortak hareket etmesini sağlayan önemli iletişim araçlarındandır.

Ben bugün müziğin toplum üzerindeki birleştirici, motive edici gücünü çok çarpıcı bir şekilde gösteren dramatik bir hikaye anlatarak hafızalarımıza bir bilgi tohumu ekmek istiyorum. Ekelim ki bazı beyinlerde bu bilgi köklenerek kurumuna, topluma faydalı projeler olarak köklensin, meyve versin.

1941’de 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın Sovyetler e uyguladığı Leningrad Kuşatması Sovyet halkını perişan etmiş halk adeta açlıktan ölmeye başlamıştı. Bu acımasız kuşatma esnasında halkın yarısı ülkeyi terk etmiş, bilim ve sanat insanları da başka ülkelere göç etmişti. Nazilerin halkı ölüme terk ettiği şehri ayakta tutan ise kadınlar oldu. Kadınlar Nazi kuşatmasındaki şehrin ayakta kalması için her işi yapıyor, şehri canları pahasına düşmandan korumaya çalışıyordu. Şehri tek etmeyen sanatçılardan müzisyen Dmitri Shostakovich bu dram yaşanırken hem de müziğin birleştirici ve motive edici gücünü kullanmak için Leningrad Senfonisini yazmaya devam etti. Hitlerin Leningrad’ı alacaklarını ilan ettiği 9 Ağustos 1942 günü oldukça zor koşullarda çalıştıkları orkestra ile Leningrad da konser verdi. O gün şehrin sokaklarından yapılan anonsla bu şehri asla Nazilere vermeyeceklerini, terk etmeyeceklerini ifade ederek şehir meydanında savaşın ortasında bu konser verildi. Konser birçoğu savaşırken ya da açlıktan ölmüş senfoni orkestrasının üyelerinin zorlukla bir araya getirilmesi ile gerçekleşti. Bir deri bir kemik yırtık pırtık kıyafetleri ile konseri veren orkestrayı gözyaşları içinde dinleyen halk o gün bir kez daha bu şehri tek etmemeye ve ölümüne savaşmaya karar verdi. Konser açlıktan ve yorgunluktan bayılan müzisyenlere halkın gözyaşları içinde bağırarak destek vermesi, alkışlayarak motive etmesiyle sona erdi. Meydandan şehrin her sokağına yayılan Leningrad 7. Senfonisi melodileri halka sonsuz bir cesaret vermeyi ve gelecek güzel günler için umut olmayı başardı. Leningrad Senfonisi halkın Nazilere karşı direnişinin ve halk olarak yeniden büyük bir motivasyonla şehri korumaya devam etmelerinin en büyük sembollerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Yıllar sonra kuşatmayla ilgili yapılan belgeselde bir Alman askeri o günü şöyle anlatır. "9 Ağustos 1942'deki o konserden sonra savaşı kaybedeceğimizi fark ettik. Gücünüzün; açlık, korku hatta ölümün bile üstesinden gelebileceğini hissettik." Konser esnasında Alman birliklerinde olan bir asker kahramanların senfonisini dinler gibi olduklarını söylemişti. 872 gün süren kuşatma 27 Ocak 1944 te sona erdi ve şimdi St Petersburg olarak bildiğimiz şehir halkın mücadelesiyle özgürlüğüne kavuştu.

Müzik ruhun gıdasıdır derler, o gün ruhlarını müzikle besleyen Leningrad halkı küllerinden yeniden doğmuş 2 yıl daha kuşatmaya göğüs gerecek moral ve motivasyonu toplamışlar, yılmamışlardır.

Kurtuluş savaşı yıllarında da savaşlar devam ederken Atatürk’ün sanat ve spor aktivitelerine ara vermeden halkın bir araya gelmesini, birlikte eğlenip, milli duyguları bir arada yaşamasını istediğini biliyoruz. Balolar, konserler, futbol, edebi eserlerin yayınları savaş devam ederken hep devam etmiş, Atamızda bunların hep destekçisi olmuştur.

Cumhuriyet’in 100. yılı sebebiyle yazılan marşları söylerken ne kadar heyecanlandığımızı, her organizasyonda bu marşları çalarak nasıl her şeyi unutup bağırarak söylediğimizi hatırlayalım. “Parla parla 100 yaşındasın” diye bağırırken yaşadığımız o duygu selini hangi kelimeler anlatır ki.

Konser, film, tiyatro, her tür spor müsabakası, eğlenceli aktiviteler bizleri orada bulunan insanlarla görünmez bağlarla bağlar, yakınlaştırır. Bu yüzden kurumlarda çalışanların motivasyonu için yapılan tüm sosyal aktiviteleri, eğitimleri, takım çalışmalarını çok anlamlı ve çalışan memnuniyeti için çok faydalı buluyorum. Birlikte yemek yediğiniz, sohbet ettiğiniz, güldüğünüz, şarkı söylediğiniz, koştuğunuz, yarıştığınız, oyunlar oynadığınız kişilere karşı muhakkak ki hiçbir şey paylaşmadığınız insanlara göre çok daha ılımlı, empatik ve anlayışlı oluyorsunuz. İnsanlar duygularıyla var olan ve fark yaratan canlılardır. İşinize pozitif duygular katacak ortamlar yaratmayı ihmal etmeyin.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.