Kristof Kolomb, Hindistan’a gitmeye niyet ederek sefere çıkar. Amerika ve etrafındaki adaları ilk keşfeden odur ama ölene kadar buraların Hindistan olduğunu zanneder. Kolomb’un günlüklerini tutan Amerigo Vespucci , buraların “Yeni Dünya” olduğunu söyler ve kıtanın adı Amerika olarak kayıtlara geçer.Kuzey Amerika’da yer alan Küba, Karayiplerin en büyük adasıdır ve 1492’de Kolomb’un gelmesi ile keşfedilmiştir.Ancak Kolomb buraları hep Hindistan zannetmiştir.Bazen kesin doğru olduğunu sandığımız şeylerin aslında çok farklı olduğunu anlarız.İşte Küba da benim için öyle oldu.Herşey,her zaman göründüğü gibi olmayabilir.Bu cümle liderlik için de çok önemlidir.Zannetme tuzağına düşüp yanılabiliriz.“Varsayma,Zannetme,Sor” pratiğini yaşam şekli yapan lider en idealidir.Geçmişin liderleri nasıl anlatacağını bilenlerdi.Günümüzde ise soru sormayı bilen liderler parlıyor.Yapıcı ve güçlü soru kalıpları hem doğru bilgiye ulaşmamızı sağlıyor hem de ilişkiler güçleniyor.
Küba, yaklaşık dört yüzyıl boyunca kölelik ve sömürge sisteminde kaldıktan sonra Castro dönemiyle tarihe adını farklı yazdırmıştır. Bugün dahi ülkenin en büyük gelir kaynağı olan şeker kamışı ve tütün üretimi için yüzyıllarca köleler kullanılmıştır.Trinidad Şehri’nde kilometrelerce şeker kamışı tarlaları bulunur. İşte bu tarlalarda çalıştırmak için Afrikalı kölelere yapılan sıra sıra evleri ve küçük meydanıyla ünlü Trinidad Şehri, Unesco Dünya Mirası Listesindedir.Dünya mirasları her zaman güzel izler bırakmayabilir.Bazen de nelerin yapılmaması gerektiğini anlatırlar.İş hayatı için de bu durum aynıdır. Bazen yapılmaması gerekenler daha önemlidir. Bunlar bizim dayanıklılığımızı arttırdığımız ve duruma göre oyunu yeniden şekillendirdiğimiz zamanlardır. O dönemleri unutmak değil, dayanıklılığımızı nasıl arttırdıklarını düşünerek hatırlamak gerekir. Bu durumdan neler öğrendik, nasıl daha az zararla çıktık, her zaman yaptığımız neleri yapmayı bıraktık gibi. İşte Trinidad bize kölelik dönemi Küba’sını göstererek köleliğin neden olmaması gerektiğini bir kez daha ispatlıyor.
Küba’da en çok keyif aldığım şey harika müzikleri ve dansları oldu. Başkent Havana’da her köşe başında duyacağınız ünlü şarkı Guantanamera’yı duyan dansediyor. Guantanamolu bir kadını anlatan bu şarkı ,Küba’nın ulusal kahramanı olarak kabul edilen Jose Marti’nin bir şiiri aslında.Ünlü Devrim Meydanı’nda Che Guevera ile beraber Jose Marti Anıtı da gelenleri selamlıyor.Küba’da ilham perileri heryerde geziyor.Ernest Hemingway ünlü romanı “Çanlar Kimin İçin Çalıyor”u yazmak için uzunca bir süre Havana’da kalmış.Sokaklarda duyduğu müziğin Hemingway’in yaratıcılığını arttırdığına eminim. Müzik hareketi, hareket canlılığı, canlılık da yaratıcılığı getiriyor. Bugün herkesin inovasyonu konuştuğu bir dönemde en çok ihtiyacımız olan şey yaratıcılık. Inovasyon için teknik çalışmalarla beraber bunu ateşleyecek canlılığa da ihtiyacımız var. Grup etkinlikleri yaratıcılıkları muazzam arttırıyor. İş hayatında turnuvalar, ekip oyunları, piknikler, festivaller, danslar, spor etkinlikleri gibi beraber yapacağımız şeyler bizi hareketlendirecek ve canlanmamızı sağlayacak. Bunun iş sonuçlarına etkisi ise yaratıcılık ve inovasyon olacaktır.
Küba’nın en önemli sembollerinden biri de rengarenk eski Amerikan arabaları.1920’lerde Amerika’ya içki yasağı gelmiş ve ülkenin zenginleri eğlenmek için Küba’ya kaçar olmuşlar.1959’da devrim olunca Amerikalılar arabalarını bırakıp alelacele ülkerine geri dönmüşler.O sebeple bu kadar çok 1950 model Amerikan arabası bulunuyor Küba’da.Devrimin kısa bir özetine gelecek olursak Castro hukuk okumuş özgürlükçü bir devlet adamı.Devrim öncesi bazı eylemleri sebebiyle tutuklanır ve yaptıklarını ünlü sözü “Tarih beni aklayacaktır” ifadesiyle savunur ama yine de hapse girer.Genel afla hapisten çıkar ve Meksika’ya gider.Che ile orda tanışırlar.1 Ocak 1959’da Küba Devrimi gerçekleşir.Devrim sonrası Küba’da herşey değişir.Eğitim hakkı eşitlenir,okuma-yazma oranı artar,ülkede güvenlik sağlanır ve sağlık hizmeti herkese ulaşır.Devlet;temel gıdaları ve kişisel bakım malzemelerini karne sistemiyle herkese eşit şekilde ulaştıracak bir sistem kurar.Ancak yarım asırdır yaşadığı ambargolar sebebiyle binalar, arabalar ve sokaklar zaman tünelinde 1959 yılında sıkışmış görünümündeler.Castro’nun son döneminde ve sonrasında turizme izin vermek,interneti getirmek gibi bazı kurallarda esnemeler başlamış.Kendileri için en iyiyi yine kendilerinin bildiğini düşünerek Küba’nın “Durumsal Liderlik Anlayışı” ile en uygun gelişimi göstereceğini düşünüyorum.
Küba’da hayatının ilhamını bulmuş bir diğer sanatçı da Jose Rodriguez Fuster’dir.Gaudi’den esinlenen Fuster, kendi eviyle başladığı seramik boyamalarını önce sokağına sonra da tüm mahalleye taşımıştır.Sanat dolu bu mahalle Fusterland olarak anılmaktadır.Dünya’nın en büyük duvar resimlerinden biri olan Mural de la Prehistoria da Küba’dadır.Evrim teorisinin resmedildiği bu duvar Frida’nın eşi Diego’nun öğrencisi Leovigildo Gonzalez Morillo tarafından 4 yılda boyanmıştır.Tütün tarlalarının bulunduğu Vinales Vadisi,”Müziğin Şehri” olarak da bilinen Cienfuegos, bembeyaz kumuyla ünlü Varadero sahil kasabası ve harika bahçesiyle Nacional Hotel Küba turunda mutlaka uğranması gereken keyifli duraklardır.
Bir liderin en temel görevi hedeflerine ulaşmak ve bu süreçte ekibinin potansiyelini en üst seviyeye çıkarmaktır. Durumsal Liderlik Anlayışında ihtiyaçlara göre farklı liderlik tarzları benimsenebilir.Tarihiyle,doğasıyla ve müziğiyle çok keyifli bir yer olan Küba için en güzel ve en doğru liderlerin olmasını diliyorum.