Bu hafta röportaj köşemizin konuğu Türkiye'yi ABD'de temsil eden başarılı bir kadın akademisyen. Columbia Üniversitesi'nde kıdemli araştırmacı olan ÖZGE KARADAĞ ÇAMAN ile gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbette hem başarılı bir yöneticiyi tanıma fırsatı bulduk, hem de dünyayı etkisi altına alan pandemi süreci ile ilgili bilgi sahibi olduk.
Haber Giriş Tarihi: 02.02.2022 13:08
Haber Güncellenme Tarihi: 17.03.2022 10:30
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.kadinveekonomi.com
Merhaba Özge Hanım sizi okuyucularımıza tanıtarak röportajımıza başlayalım. Özge Karadag Çaman kimdir?
Önce Ankara sonra Bursa'da geçen güzel bir çocukluk döneminde, ansiklopedi okumayı, dünya atlasına bakmayı çok seven ve ailesi tarafından okuması için desteklenen çok şanslı bir kız çocuğuydum diyebilirim. Bursa'da İnal Ertekin İlkokulu'nu birincilikle bitirip, o dönem Milliyet Gazetesi'nin bilgi yarışmalarında ve ulusal okul sınavlarında da dereceye girince, ailem 'bu çocuk okuyacak herhalde' diye düşünmüş olmalı ki kazandığım Robert Kolej'de okumam konusunda da desteklerini esirgemediler. Yedi yıl boyunca her haftasonu İstanbul-Bursa yolculuğu yaparak yatılı okudum Robert Kolej'de. Hayatımın en güzel gençlik anılarını ve dostlarını edinirken, bir yandan da hayatıma yön veren bir eğitim süreci geçirdim. Sonra babam gibi doktor olma hayali ile girdiğim İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, öğrencilik yıllarımda sağlıkla ilgili sivil toplum kuruluşlarında başlayan çalışmalardan Birleşmiş Milletler'in gençlik ağlarına, sonra da profesyonel olarak Birleşmiş Milletler kuruluşları ile çalışmalara uzanan bir yolculuk var. Halk Sağlığı eğitimimi Hacettepe Üniversitesi ve Londra Üniversitesi'nde aldım, Hacettepe'de 12 yıl akademisyen olarak çalışırken İsveç ve ABD'de misafir araştırmacı olarak çalıştığım dönemler oldu. 2019 yılından beri ise ABD'de bulunan Columbia Üniversitesi bünyesinde kıdemli araştırmacı olarak çalışıyorum. Aynı zamanda iyi yetişmesi, mutlu ve güçlü bir insan olması için gayret ettiğim bir oğlum var. Çocukların ve gençlerin sağlığı ve gelişimleri için çalışmak, öğrendiklerimi aktarmak ve onlardan yeni şeyler öğrenmek, benim en temel motivasyon kaynağım.
Türkiye'den başlayıp ABD'ye uzanan bir meslek hayatınız oldu. ABD'de çalışma kararını nasıl aldınız?
Bu kararı almamda ailevi nedenler başta olmak üzere pek çok etken var, ancak çokça düşündüğümü ve zor bir karar süreci olduğunu söylemeliyim. Kararımı olumlu etkileyen en önemli neden, Türkiye ile bağımı sürekli koruyabileceğim ve Türkiye için çalışmaya devam edebileceğim bir pozisyon bulmam oldu. Columbia Üniversitesi'nin dünyada bulunan küresel merkezlerinden birinin İstanbul'da olması büyük etken. Türkiye, Lübnan ve Ürdün'deki ortaklarımızla yürüttüğümüz çalışmalar var. Çalıştığım araştırma merkezi pandemi nedeniyle uzaktan çalışma düzenine geçince, ben de Türkiye'den çalışmak üzere gelebildim bu sayede. Yaptığım iş, esneklik ve sevdiklerimi görebilme imkanı verdiği için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Dünyanın yaşadığı Pandemi süreci sizin iş hayatınızı nasıl etkiledi?
Halk sağlığı alanında çalışan bir akademisyen olduğum için pandeminin bizlerin çalışma hayatını oldukça etkilediğini söyleyebilirim. Pandemi ile birlikte mesleki sorumluluğumuzu daha fazla hisseder olduk ve medyada daha görünür olduk sanırım. Gelişmeleri takip ederek karar vericilere teknik destek sağladığımız, bilimsel kanıtların politikalara ve uygulamalara olabildiğince hızlı aktarılmasını sağlamaya çalıştığımız bir süreçteyiz.
Halk Sağlığı branşı eskiden toplum hekimliği olarak bilinen ama bugüne kadar toplum tarafından az bilinen bir branş. Tıpta dahiliye, cerrahi gibi branşlar bireylere tanı koyup tedavi ederken, tıp dahil başka meslek gruplarını da kapsayan halk sağlığı uzmanları, toplumları etkileyen sağlık sorunlarını inceleyerek, toplumsal düzeyde tanılar koyarlar ve karar vericiler, kamu kurumları, belediyeler, sivil toplum kuruluşları gibi pek çok paydaş ile çalışarak hastalıkları önleyen, sağlığı koruyan ve geliştiren müdahaleler yaparlar. Pandemi ile birlikte küresel sağlık konularına ve halk sağlığına verilen önemin artmasını ve daha fazla kaynak ayrılmasını umuyorum. Eğer pandemilerin bir daha yaşanmasını istemiyorsak, insan, hayvan ve çevre sağlığını etkileyen politikalarımızı ve uygulamalarımızı güncellemeliyiz.
Dünya Sağlık Örgütü sık sık "yeni normalimiz bu" açıklaması yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni normale alıştık mı?
Hem alıştık hem da tam alışamadık sanırım. Yaşam biçimimiz bir sene önceye kıyasla çok değişti ve biz yeni normale büyük ölçüde uyum sağladık, ancak hem toplumsal hem de bireysel önlemler konusunda genel bir yorgunluk gözlemlemek de mümkün, bu da anlaşılabilir bir şey. Şunu bilmeliyiz ki eskiye daha yakın bir yaşam mutlaka gelecek ama yavaş yavaş gelecek. Tarihte daha önceki salgınlar nasıl geçtiyse bu salgın da geçecek, sadece biraz daha sabretmemiz gerekiyor. Üstelik daha önceki salgınlara göre daha şanslı bir tarih döneminde yaşıyoruz, elimizde yaşamı kolaylaştıran olanaklar daha fazla, bunu hiç unutmamız gerek.
Öncelikle dünyada Covid-19'a bağlı ölüm sayısı milyonları geçti. Bu kadar büyük bir tablo öngörülebiliyor muydu? En kötü senaryo mu gerçekleşiyor şu an?
Böyle bir tablo salgının ilk günlerinde net öngörülemiyordu, ancak haftalar içinde salgınlar konusunda uzman pek çok bilim uzmanı çeşitli hesaplamalar yaparak, isabetli öngörülerde bulundular. Bu hesaplamalar ve bilime dayalı gelecek tahminleri, değişen koşullara göre sürekli yenileniyor, ancak önemli olan bilimsel verilerin dünyada politika ve uygulamalara ne kadar yansıdığı, ayrıca kaynakların ne kadar adil dağıldığı. Dünyada dönüp dolaşıp aynı sorunlarla karşılaşıyoruz. Salgının başından beri ülkeler arasında ciddi farklar var ve bu fark virüsün kendisinden kaynaklanmıyor, farklar temel olarak ülkelerin aldığı önlemler ve toplumların bu önlemlere uyum düzeyi ile ilişkili, yani virüsten çok insan faktörü önemli.
Dünyada mevcut kaynaklara baktığımızda salgının kontrolünde olması gerekenden çok daha yavaş ilerliyoruz. Bilimsel bilgi birikimimiz var, küresel düzeyde kaynaklarımız da var ama hem uluslararası hem yerel bazda daha fazla dayanışmaya ve yardımlaşmaya ihtiyacımız var. Bugün nüfusunun katlarca fazlası aşı stoğu oluşturma gücü olan ülkelerin, hem kendi nüfusu içinde aşıya erişemeyen nüfus gruplarına hem de aşının henüz ulaşmadığı başka ülkelere bakarak biraz utanmasına ihtiyaç var. Uluslararası kuruluşların ve uluslararası diplomasinin güçlenmesine ihtiyaç var. Salgının kontrolü için gerekli aşılar, testler, ilaçlar, politika ve ticari kaygıların üzerinde bir yerlerde olmalı, hem temel insan hakkı olarak hem de şayet salgını bir an önce durdurmak istiyorsak. Bu işi ya hep beraber ve dünyanın her köşesi için başaracağız ya da göz ardı edilen bölgeler ve nüfus gruplarında virüsün dolaşmaya devam etmesinin sonuçlarına hep birlikte katlanacağız.
Türkiye'deki durumu gözlemleme şansınız oluyor mu? Buradaki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye'nin salgının başından beri attığı önemli adımlar var ve bunların faydasını görüyor, ancak pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de yaşanan güçlükler oluyor. Verilerin paylaşımında ve toplumla risk iletişiminde yaşanan değişiklikler, kültürel özellikler nedeniyle önlemlerin uygulanmasında yaşanan güçlükler, ekonomik ve sosyal faktörler, dezavantajlı grupların yaşadığı hizmete erişim sorunları, bilimsel çalışmalarla ilgili izin süreçlerinin karmaşık hale gelmesi, sağlık çalışanlarının yorucu çalışma koşulları salgın yanıtını etkileyen bazı faktörler arasında. Türkiye'de sağlık sisteminin oturmuş bir sistem olması, halk sağlığı uygulamaları ve birinci basamak sağlık hizmetlerinin pek çok ülkeye nazaran güçlü olması ve sağlık çalışanlarının özverili çalışması ise salgının kontrolünde önemli avantajlar. Ancak sağlık çalışanlarının zaman içinde yorulduklarını, toplumun da önlemlere uyum konusunda gevşemeye açık olduğunu göz önüne almak ve önlemlerin azaltılmasında yavaş davranmak gerekiyor. Hele ki aşı uygulamalarının henüz tamamlanmadığı ve virüste yaşanan değişimleri dikkatle izlememiz gereken bir dönemde kontrolü sağlamak çok hassas dengelere ve var olan kaynakların akılcı ve adil kullanımına dayanıyor.
Yurt dışında kariyer yapmak isteyen çok sayıda genç var. Onlara tavsiyeleriniz neler?
Yurtdışında bulunmak farklı eğitimler almak, bir alandaki farklı yaklaşımları ve deneyimleri görmek, ayrıca farklı kültürler tanımak ve kendi ülkenize daha objektif bakmayı öğrenmek açısından zenginleştirici elbette, ancak bugüne kadar beş kıtada elli kadar ülkede bulunma şansına sahip biri olarak Türkiye'nin pek çok açıdan çok özel bir ülke olduğunu söylemem gerekir, kıymeti yeterince bilinmiyor maalesef. Benim genel gözlemim, "Yurtdışı hangi ülke olursa olsun ve her koşulda daha güzeldir ve iyidir" gibi yanlış bir algı var ülkemizde. Halbuki alınmak istenilen eğitime, yapılmak istenilen işe, kişilik özelliklerine, yaşam biçimine ve hayattan beklentilere göre herkesin mutlu olacağı yer farklıdır.
Genç arkadaşlarıma tavsiyem yurtdışında eğitim ya da çalışma planları varsa, önce var olan seçenekler konusunda çok derinlikli bir ön araştırma yapmaları, çok okumaları, ulaşabildikleri farklı insanlarla konuşmaları ve mümkünse kültürel ziyaret, eğitim/staj olanakları ya da kısa süreli planlarla adım atmaları, duruma göre daha uzun süreli planlar yapmaları olur. Dünyada yurtdışına çıkan her insanın yaşadığı gibi bazı önyargılarla karşılaşacaklarını, kültürel, çevresel, iklimsel farklılıklar olacağını ve uyumlu yaşam için herkesi "önce insan" olarak görmenin, açık görüşlü olmanın ve kendini tanımanın önemini, ayrıca uyum sağlamanın zaman aldığını bilmeleri değerli olacaktır. Bir diğer kilit nokta, yurtdışında edindikleri bilgi ve deneyimlerini kendi ülkelerine aktarmaya devam etmeleridir. Küreselleşen dünyada bu bağı sürdürmenin yüzlerce yolu var. Türkiye'nin her anlamda gelişimi için her gencin katkısı çok önemli.
Siz STK'larda yer alıyor musunuz? İş hayatından sivil toplum kuruluşlarının rolünü nasıl görüyorsunuz?
Ben öğrencilik yıllarımdan beri, yani 20 yılı aşkın süredir sağlık ile ilgili çeşitli sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içinde çalışmayı sürdürüyorum. Sivil toplum kuruluşları ülkelerin insani gelişiminde, kalkınmasında çok değerli yere sahip. Eskinin geleneksel yönetim anlayışı yerini giderek yönetişim anlayışına bırakıyor. Kamu kurumları, üniversiteler, belediyeler, sivil toplum kuruluşları hep birlikte çalıştıklarında ortaya daha güzel işler çıkıyor. Sivil toplum kuruluşları, toplumlarda sesi duyulmayan, daha dezavantajlı ya da savunmasız insanların sesi olmaları açısından da çok önemli ve gerekliler.
Bu güzel röportaj için çok teşekkür ediyor, hepimize daha sağlıklı günler için biraz daha sabır diliyorum. Daha güzel günleri, hepimizin emeği ve katkısı ile mutlaka göreceğiz.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Özge Karadağ Çaman röportaj
Bu hafta röportaj köşemizin konuğu Türkiye'yi ABD'de temsil eden başarılı bir kadın akademisyen. Columbia Üniversitesi'nde kıdemli araştırmacı olan ÖZGE KARADAĞ ÇAMAN ile gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbette hem başarılı bir yöneticiyi tanıma fırsatı bulduk, hem de dünyayı etkisi altına alan pandemi süreci ile ilgili bilgi sahibi olduk.
Merhaba Özge Hanım sizi okuyucularımıza tanıtarak röportajımıza başlayalım. Özge Karadag Çaman kimdir?
Türkiye'den başlayıp ABD'ye uzanan bir meslek hayatınız oldu. ABD'de çalışma kararını nasıl aldınız?
Bu kararı almamda ailevi nedenler başta olmak üzere pek çok etken var, ancak çokça düşündüğümü ve zor bir karar süreci olduğunu söylemeliyim. Kararımı olumlu etkileyen en önemli neden, Türkiye ile bağımı sürekli koruyabileceğim ve Türkiye için çalışmaya devam edebileceğim bir pozisyon bulmam oldu. Columbia Üniversitesi'nin dünyada bulunan küresel merkezlerinden birinin İstanbul'da olması büyük etken. Türkiye, Lübnan ve Ürdün'deki ortaklarımızla yürüttüğümüz çalışmalar var. Çalıştığım araştırma merkezi pandemi nedeniyle uzaktan çalışma düzenine geçince, ben de Türkiye'den çalışmak üzere gelebildim bu sayede. Yaptığım iş, esneklik ve sevdiklerimi görebilme imkanı verdiği için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Dünyanın yaşadığı Pandemi süreci sizin iş hayatınızı nasıl etkiledi?
Halk sağlığı alanında çalışan bir akademisyen olduğum için pandeminin bizlerin çalışma hayatını oldukça etkilediğini söyleyebilirim. Pandemi ile birlikte mesleki sorumluluğumuzu daha fazla hisseder olduk ve medyada daha görünür olduk sanırım. Gelişmeleri takip ederek karar vericilere teknik destek sağladığımız, bilimsel kanıtların politikalara ve uygulamalara olabildiğince hızlı aktarılmasını sağlamaya çalıştığımız bir süreçteyiz.
Halk Sağlığı branşı eskiden toplum hekimliği olarak bilinen ama bugüne kadar toplum tarafından az bilinen bir branş. Tıpta dahiliye, cerrahi gibi branşlar bireylere tanı koyup tedavi ederken, tıp dahil başka meslek gruplarını da kapsayan halk sağlığı uzmanları, toplumları etkileyen sağlık sorunlarını inceleyerek, toplumsal düzeyde tanılar koyarlar ve karar vericiler, kamu kurumları, belediyeler, sivil toplum kuruluşları gibi pek çok paydaş ile çalışarak hastalıkları önleyen, sağlığı koruyan ve geliştiren müdahaleler yaparlar. Pandemi ile birlikte küresel sağlık konularına ve halk sağlığına verilen önemin artmasını ve daha fazla kaynak ayrılmasını umuyorum. Eğer pandemilerin bir daha yaşanmasını istemiyorsak, insan, hayvan ve çevre sağlığını etkileyen politikalarımızı ve uygulamalarımızı güncellemeliyiz.
Dünya Sağlık Örgütü sık sık "yeni normalimiz bu" açıklaması yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni normale alıştık mı?
Hem alıştık hem da tam alışamadık sanırım. Yaşam biçimimiz bir sene önceye kıyasla çok değişti ve biz yeni normale büyük ölçüde uyum sağladık, ancak hem toplumsal hem de bireysel önlemler konusunda genel bir yorgunluk gözlemlemek de mümkün, bu da anlaşılabilir bir şey. Şunu bilmeliyiz ki eskiye daha yakın bir yaşam mutlaka gelecek ama yavaş yavaş gelecek. Tarihte daha önceki salgınlar nasıl geçtiyse bu salgın da geçecek, sadece biraz daha sabretmemiz gerekiyor. Üstelik daha önceki salgınlara göre daha şanslı bir tarih döneminde yaşıyoruz, elimizde yaşamı kolaylaştıran olanaklar daha fazla, bunu hiç unutmamız gerek.
Öncelikle dünyada Covid-19'a bağlı ölüm sayısı milyonları geçti. Bu kadar büyük bir tablo öngörülebiliyor muydu? En kötü senaryo mu gerçekleşiyor şu an?
Böyle bir tablo salgının ilk günlerinde net öngörülemiyordu, ancak haftalar içinde salgınlar konusunda uzman pek çok bilim uzmanı çeşitli hesaplamalar yaparak, isabetli öngörülerde bulundular. Bu hesaplamalar ve bilime dayalı gelecek tahminleri, değişen koşullara göre sürekli yenileniyor, ancak önemli olan bilimsel verilerin dünyada politika ve uygulamalara ne kadar yansıdığı, ayrıca kaynakların ne kadar adil dağıldığı. Dünyada dönüp dolaşıp aynı sorunlarla karşılaşıyoruz. Salgının başından beri ülkeler arasında ciddi farklar var ve bu fark virüsün kendisinden kaynaklanmıyor, farklar temel olarak ülkelerin aldığı önlemler ve toplumların bu önlemlere uyum düzeyi ile ilişkili, yani virüsten çok insan faktörü önemli.
Dünyada mevcut kaynaklara baktığımızda salgının kontrolünde olması gerekenden çok daha yavaş ilerliyoruz. Bilimsel bilgi birikimimiz var, küresel düzeyde kaynaklarımız da var ama hem uluslararası hem yerel bazda daha fazla dayanışmaya ve yardımlaşmaya ihtiyacımız var. Bugün nüfusunun katlarca fazlası aşı stoğu oluşturma gücü olan ülkelerin, hem kendi nüfusu içinde aşıya erişemeyen nüfus gruplarına hem de aşının henüz ulaşmadığı başka ülkelere bakarak biraz utanmasına ihtiyaç var. Uluslararası kuruluşların ve uluslararası diplomasinin güçlenmesine ihtiyaç var. Salgının kontrolü için gerekli aşılar, testler, ilaçlar, politika ve ticari kaygıların üzerinde bir yerlerde olmalı, hem temel insan hakkı olarak hem de şayet salgını bir an önce durdurmak istiyorsak. Bu işi ya hep beraber ve dünyanın her köşesi için başaracağız ya da göz ardı edilen bölgeler ve nüfus gruplarında virüsün dolaşmaya devam etmesinin sonuçlarına hep birlikte katlanacağız.
Türkiye'deki durumu gözlemleme şansınız oluyor mu? Buradaki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye'nin salgının başından beri attığı önemli adımlar var ve bunların faydasını görüyor, ancak pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de yaşanan güçlükler oluyor. Verilerin paylaşımında ve toplumla risk iletişiminde yaşanan değişiklikler, kültürel özellikler nedeniyle önlemlerin uygulanmasında yaşanan güçlükler, ekonomik ve sosyal faktörler, dezavantajlı grupların yaşadığı hizmete erişim sorunları, bilimsel çalışmalarla ilgili izin süreçlerinin karmaşık hale gelmesi, sağlık çalışanlarının yorucu çalışma koşulları salgın yanıtını etkileyen bazı faktörler arasında. Türkiye'de sağlık sisteminin oturmuş bir sistem olması, halk sağlığı uygulamaları ve birinci basamak sağlık hizmetlerinin pek çok ülkeye nazaran güçlü olması ve sağlık çalışanlarının özverili çalışması ise salgının kontrolünde önemli avantajlar. Ancak sağlık çalışanlarının zaman içinde yorulduklarını, toplumun da önlemlere uyum konusunda gevşemeye açık olduğunu göz önüne almak ve önlemlerin azaltılmasında yavaş davranmak gerekiyor. Hele ki aşı uygulamalarının henüz tamamlanmadığı ve virüste yaşanan değişimleri dikkatle izlememiz gereken bir dönemde kontrolü sağlamak çok hassas dengelere ve var olan kaynakların akılcı ve adil kullanımına dayanıyor.
Yurt dışında kariyer yapmak isteyen çok sayıda genç var. Onlara tavsiyeleriniz neler?
Yurtdışında bulunmak farklı eğitimler almak, bir alandaki farklı yaklaşımları ve deneyimleri görmek, ayrıca farklı kültürler tanımak ve kendi ülkenize daha objektif bakmayı öğrenmek açısından zenginleştirici elbette, ancak bugüne kadar beş kıtada elli kadar ülkede bulunma şansına sahip biri olarak Türkiye'nin pek çok açıdan çok özel bir ülke olduğunu söylemem gerekir, kıymeti yeterince bilinmiyor maalesef. Benim genel gözlemim, "Yurtdışı hangi ülke olursa olsun ve her koşulda daha güzeldir ve iyidir" gibi yanlış bir algı var ülkemizde. Halbuki alınmak istenilen eğitime, yapılmak istenilen işe, kişilik özelliklerine, yaşam biçimine ve hayattan beklentilere göre herkesin mutlu olacağı yer farklıdır.
Genç arkadaşlarıma tavsiyem yurtdışında eğitim ya da çalışma planları varsa, önce var olan seçenekler konusunda çok derinlikli bir ön araştırma yapmaları, çok okumaları, ulaşabildikleri farklı insanlarla konuşmaları ve mümkünse kültürel ziyaret, eğitim/staj olanakları ya da kısa süreli planlarla adım atmaları, duruma göre daha uzun süreli planlar yapmaları olur. Dünyada yurtdışına çıkan her insanın yaşadığı gibi bazı önyargılarla karşılaşacaklarını, kültürel, çevresel, iklimsel farklılıklar olacağını ve uyumlu yaşam için herkesi "önce insan" olarak görmenin, açık görüşlü olmanın ve kendini tanımanın önemini, ayrıca uyum sağlamanın zaman aldığını bilmeleri değerli olacaktır. Bir diğer kilit nokta, yurtdışında edindikleri bilgi ve deneyimlerini kendi ülkelerine aktarmaya devam etmeleridir. Küreselleşen dünyada bu bağı sürdürmenin yüzlerce yolu var. Türkiye'nin her anlamda gelişimi için her gencin katkısı çok önemli.
Siz STK'larda yer alıyor musunuz? İş hayatından sivil toplum kuruluşlarının rolünü nasıl görüyorsunuz?
Ben öğrencilik yıllarımdan beri, yani 20 yılı aşkın süredir sağlık ile ilgili çeşitli sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içinde çalışmayı sürdürüyorum. Sivil toplum kuruluşları ülkelerin insani gelişiminde, kalkınmasında çok değerli yere sahip. Eskinin geleneksel yönetim anlayışı yerini giderek yönetişim anlayışına bırakıyor. Kamu kurumları, üniversiteler, belediyeler, sivil toplum kuruluşları hep birlikte çalıştıklarında ortaya daha güzel işler çıkıyor. Sivil toplum kuruluşları, toplumlarda sesi duyulmayan, daha dezavantajlı ya da savunmasız insanların sesi olmaları açısından da çok önemli ve gerekliler.
Bu güzel röportaj için çok teşekkür ediyor, hepimize daha sağlıklı günler için biraz daha sabır diliyorum. Daha güzel günleri, hepimizin emeği ve katkısı ile mutlaka göreceğiz.
En Çok Okunan Haberler
YAZARLARIMIZ Tüm Yazarlarımız