Kadınlar iş hayatının rengi, neşesi değil kesinlikle mimarı olmalıdırlar.
Kadınlar iş hayatının rengi, neşesi değil kesinlikle mimarı olmalıdırlar.
Bu hafta kadın ve ekonomi okuyucularımız için Insitu Yeşil Teknoloji CEO’su Şehzan Seçen ile bir araya geldik.
Haber Giriş Tarihi: 09.07.2024 09:21
Haber Güncellenme Tarihi: 09.07.2024 11:57
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.kadinveekonomi.com
Merhaba Şehzan Hanım öncelikle kadın ve ekonomi okuyucularımıza sizi tanıtarak sohbetimize başlayalım ? Şehzan Seçen kimdir?
Öncelikle merhabalar, ismim Şehzan Seçen. 1973 yılında Aydın’da, Balkan Göçmeni bir ailenin 9.çocuğu olarak doğdum. Dolayısıyla hem Ege’nin hem de Balkan kültürünün bir arada yaşandığı bir ailenin parçası olmak bana tüm yaşamım boyunca çeşitliliğin ve farklılıkların hayata kattığı değeri öğretmesi açısından çok kıymetli oldu. Doğduğumuz ev elbette yaşama bakış ve algılama şeklimizi büyük ölçüde belirliyor. Bizim ailemizin en büyük misyonu eğitimli bireyler yetiştirmekti. Hepimiz de bu misyonu yerine getirmiş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. İlk öğrenimimi Aydın’da, orta ve lise eğitimimi İzmir Çamlaraltı Koleji’nde tamamladım. Ankara Üniversitesi'nde mühendislik eğitimimi, ardından da Ankara -Altındağ Belediye Tiyatrosu'nda tiyatro eğitimimi ve son olarak da Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde yüksek lisansımı bitirdiğim için kendimi şanslı hissediyorum. İş hayatıma üniversite yıllarımda yarı zamanlı amatör işlerde çalışarak başladım. Eğitim hayatımı tamamladıktan sonra tanıştığımızdan bugüne kadar yaşamımın her gününü daha da güzel kılan 26 yıllık eşim ile evlendik. İki güzel evladımız oldu. Kızımız Zeynep ve oğlumuz Deniz. Böylece çekirdek aileyi beraberce inşa etmenin mutluluğunu da deneyimle şansı bulduğum için yaşamımın her anına şükrediyorum. Oldum olası çalışmayı ve okumayı sevdim. Dolayısıyla iş hayatında aktif biri olmayı seçtim. Hem sosyal hem de mesleki dostluklar kurmayı ise daima önemsedim. Bunu günümüz moda tabiri networking tanımlamasının dışında görüyorum. Çünkü kurduğum ilişkilerin temelinde bana bir gün lazım olur düşüncesi yerine, dost kazanımını merkezime koydum. Bugün daha iyi anlıyorum ki dost biriktirdiğinizde işiniz, statünüz, sıfatınız ne olursa olsun daima yanınızda duran harika insanlar oluyor. Kısaca ne olduğumla değil kim olduğumla ilgilenen insanlarla hayatımı paylaşıyorum. Kendimi kısaca anlatmamı istemiştiniz ya, kısaca şöyle cevap vereyim, ben karanlıkta ışığı görmeyi seçen biriyim. Mutluluğu aramak yerine, onu yaratmayı seçen biriyim, sorunları uzun uzun tartışmak yerine çözüme odaklanan biriyim. Kolay kolay da yorulmam. Dolayısıyla kendimi yenilenebilir enerji üreten biri olarak tanımlamayı da yerinde buluyorum.
İş hayatına nerede ve nasıl başladınız?
Çiftçi bir ailenin çocuğuyum. Dolayısıyla bir çiftlikte yaşıyorsanız yaşınız kaç olursa olsun size göre mutlaka bir iş vardır. Ve elbette bana göre de vardı. Bizimle beraber çalışan tarım işçilerine 6-7 yaşlarında su dağıtarak ilk müşteri ilişkileri deneyimimi yaşadığımı söyleyebilirim. Üniversite yıllarımda ise sigortası olmayan ama günlük kazancı bir öğrenci için gayet motive edici olan satış ve pazarlama faaliyetlerine girizgâh yaptım. Profesyonel iş deneyimim ise devlet memuru olarak Hacettepe Üniversitesi'nde başladı. Sadece bir yıl sürdü. Çünkü her gün aynı işi yapmak kendim için hedeflediğim bir yaşam tarzı değildi. İstifa ettim ama bu istifa en çok anneciğimi üzdü. Devlet işi hiç bırakılır mı diye de çok ağladı. Ama ona da söylediğim gibi ben ancak istediğim işi yaptığımda devletime katkı sağlarım; bu söylediğim sözün hala arkasındayım. İşte bu cesaretle özel sektöre geçtim. Garanti Sigorta Grubu ile başlayan yolculuğumda önce portföy yöneticisi, sonra satış müdürü sonrasında da Anadolu Bölgeler Satış ve Pazarlama Müdürü olarak da 9 yıl çalıştım. Tüm bu zaman boyunca da kurumumda iç eğitmen olarak çalıştım. Eğitim vermenin büyüsüne de o zaman kapıldım. Sonra 2010 yılında 99 Eğitim ve Danışmanlık şirketimi kurdum. Şirketimi kurmak iş yaşamım boyunca yaptığım en harika atılım oldu diye düşünüyorum. Çünkü yeni işimle hayatıma giren insanların bana öğrettiğini sanıyorum yüz yıllık üniversite hayatı sağlayamazdı. Üst düzey yönetici mentorluğu, liderlik eğitimleri ve ardından gelen yönetim danışmanlığı sürecimin kendi adıma paha biçilemez bir deneyim olduğuna inanıyorum.
Yepyeni bir oluşumun kuruluşundan beri içindesiniz ve şu an CEO olarak görev yapıyorsunuz; şu an geldiğiniz noktayı biraz daha detaylı anlatır mısınız?
Şu anımı anlatan en iyi tanımlama “ ilginç tesadüfler silsilesi” diye açıklamak çok yerinde olacak. Yönetim danışmanı olarak hizmet verdiğim Orallar Grup Şirketleri'nin kurucusu değerli büyüğüm Ali Rıza Oral Bey ,Burdur’a kenevir ekim izni çıkınca deneme amaçlı olarak kenevir ekmiş. Ürünü hasat ettikten sonra da tohumlarını çuvallayıp, depoya koymuş. İşte sanıyorum, benim az evvel söylediğim silsilenin başlaması o depoya girip kenevir tohumlarını ilk gördüğüm anda başladı. Ali Rıza Bey “hocam bu tohumları satmak istiyoruz ,ne yapalım diye sorduğunda ,üzerine biraz çalışayım size bilgi vereceğim dedim. Her şeyin biraz üzerinde çalışayım ile başladığı olağanüstü bir yolculuk benimkisi. Kenevir ile ilk tanışmam o ana denk geliyor. Gerçekten de üzerinde çok ama çok çalıştım. Hatta kenevir mucizesine aşık oldum.Tohumlar pek tabi satılabilirdi ama katma değerli bir ürüne evriltmek ve fark yaratan bir sonuç almak, işte bundan daha büyük bir mesleki haz olamaz. Kenevir tohumlarını Türkiye’de sadece birkaç firmanın kullandığı çok özel basınçlı bir sistemle ekstraktlarını almak, laboratuvar ortamında kenevir postbiyotiğini elde etmek ve tüm bu akışta lipozomal teknolojiyi kullanarak adeta mucize etki yaratan cilt bakım ürünlerimizi üreterek CforB markası altında pazara girmek ve tüm bu aşamaları İnsitu Yeşil Teknolojiler Şirketi'nin çatısı altında yapmak. Tüm sürecin mimarlarından biri olduğum için Orallar Grup , şirketin yönetimini ve geleceğini bana teslim ettiler. Yeniden profesyonel hayata dönmek gibi bir niyetimin olmadığı dönemde söz konusu endüstriyel kenevir gibi mucize bir bitkiyi işlemek olunca yeniden masanın diğer tarafına geçtim. Şu anda İnsitu Yeşil Teknolojiler Şirketi'nin CEO’su olarak ekibimle beraber iyi işlere imza atmak için aşkla çalışıyoruz.
Çalışan kadın olmanın zorlukları nedir?
Çalışan bir kadın olmak çalışan bir erkek olmaktan ne kadar farklı, pek bilemiyorum. Çünkü çalışan denildiğinde benim zihnimde cinsiyetten öte bir birey olgusu oluşuyor. Etimolojik olarak çalışmak mücadele etmek anlamına gelir. Hatta bir adım daha ileriye gitmek gerekirse çalışmak, vuruşmak anlamına gelir. Yani çalışmak bence hiçbir cinsiyet için kolay değil. Konuyu farklı açıdan ele alacak olursak elbette çalışan kadın olmanın kolay olmadığını hepimiz biliyoruz. Anne olunca iş hayatına ara veren kadınlara bir daha iş bulma fırsatı vermeyen ve sırf çocuklarını büyüttükleri için hoş görü göstermeyen iş dünyasının zorlukları, üst düzey atamalarında kadınların çok nadir seçildiği bir kültürün tüm dünyada hüküm sürmesi, cinsiyetler arası eşit işe eşit ücret politikasının maalesef hala benimsenmemiş olması, kadınların büyüttüğü erkeklerin, kadınları bir türlü iş hayatında büyütmek istememesi elbette başlı başına birer sorun. Ama daha önce de söylediğim gibi sorunları tespit ettikten hemen sonra çözüm aksiyonlarına odaklanmak gerektiğine inanıyorum. Çalışmanın gerekliliği olan mücadelemiz devam edecek. Burada kadınların birbirini desteklemesi ve güçlendirmesi çok kritik bir öneme sahip. Ben tüm iş yaşamım boyunca kadın liderlerin öne çıkmasını, kadınların iş hayatına kattığı eşsiz değerin fark edilmesini ve iş kadınlarının başarılarının görülmesi için çaba sarfettim ve etmeye de devam edeceğim. Hep derim, gözlerimizin rengi farklı olsa da gözyaşımızın rengi aynı. O nedenle kadınlar olarak ne kadar birbirimizi desteklersek o kadar güçlü ve yıkılmaz oluruz.
Kadının iş hayatındaki yeri ve önemi size göre nasıl, nasıl olmalı?
Kadın olarak iş hayatında varım ve var olmaya da devam edeceğim. İşte bütün mesele burada yatıyor. Kararlı olan, amacı uğruna adım atan, mücadele eden her insanın hayatta değerli olduğuna inanıyorum. Biliyorum ki her mücadele eden hedefine varamayabilir. Ama inançları doğrultusunda atılan her adımı ben bir zafer olarak görüyorum. Kadınların liderlik vasıflarının bilincindeyim, doğamız gereği anaçlık genlerine sahip olmamız etrafımızdaki insanları bir arada tutmayı daha kolay kılıyor. Sahip olduğumuz harika hafıza genini de göz ardı etmemek gerekiyor. Bu özelliğimiz de bizi daha uyanık ve gelecek planlamalarında daha öngörülü yapıyor. İyi bir dinleyici bununla beraber iyi bir konuşmacı olmamız, hayal gücümüzün sınırsız olması ve elbette soyut düşünme becerimizin bize bir hediye olduğunu da biliyorum. Eş zamanlı olarak çocuğunun dersleri ile ilgilenip, akşama ne yemek yapacağına karar verdikten sonra e-postalarını okuyabilen aynı anda televizyonda bir programa da kulak verebilen bir canlı olmak da bizi bence multifonksiyonel ve multidisipliner yapıyor. Emin olun ki iş dünyası ne kadar zor olursa olsun bizim iç dünyamızdan daha dingin bir yer. O nedenle kadınlar iş hayatının rengi, neşesi değil kesinlikle mimarı olmalıdırlar.
Türkiye’de yönetimde kadın oranı maalesef çok düşük . Üst düzey yönetici olmayı hedefleyen genç yöneticilere tavsiyeleriniz neler?
İş hayatının bir yolculuk olduğu kabulü ile başlamalı değerli genç yönetici kardeşlerim. Şöyle ki ben bu sorunuzu bir metafor ile cevaplamak istiyorum. Bir gökdelen düşünün, görkemli, heyecan verici, heybetli ve elbette riskli. Ve onun en tepesine çıkmak için heyecan duyan onlarca kişi hatta bazen yüzlerce kişi olduğunu düşünün. Kimi o en üste çıkmak için merdivenleri kullanmak zorunda, kimi asansörü, kimi ise helikopterle oraya bırakılıyor. Adaletsiz gibi göründüğünün farkındayım ama maalesef iş hayatı adalet dağıtan bir mecra değil. Orası bir arena. O nedenle herkes gökdelenin en üstüne çıkamayabilir ama kendi zaferi için oraya ulaşmak mutlak gerekli de değil.
Vücudumuzu saran tüm deri kendini her 28 günde bir tamamaen yeniliyor. Cildimizin bunu yapacak gücü ve motivasyonu var ise iradeli bir bireyin kendini yeniden yeniden hiç vazgeçmeden yenilemeye devam edebilmesi bundan vazgeçmemesi gerektiğine inanıyorum.Yoldan vazgeçmeyenlerin de er yada geç tüm emeklerinin mutlak çıktısına, o sıfat veya bu sıfat ile ulaşacağına da inanıyorum.
Özellikle kadınların inanılmaz ilgi gösterdiği bir sektörde faaliyet gösteriyorsunuz ? Kadınlar neden sizin ürünlerinizi kullanmalı?
Sizin de onaylayacağınız üzere evren her geçen gün yaşlanırken insanoğlu bu sürece meydan okumaya çalışan tek canlı türü. Yani hiç birimiz yaşlanmak istemiyoruz. Estetik operasyonların çığ gibi arttığı bir dönemdeyiz ve tarihin hiç bir döneminde güzellik bu kadar önemli olmamış. Biz bu ihtiyacı karşılıyoruz. Yani genç bir cilt görünümü için en önemli unsur olan sağlıklı ve yeni bir cildi vaad ediyoruz. Nitekim de kullanıcılarımızdan gelen yorumlar amacımızı doğruluyor. Ülkemizde bir ilk olan kenevir postbiyotiği içeren CforB Cilt bakım ürünleri ile 2 hafta sonra çok daha genç, diri, canlı ve parlak bir cilde kavuşmanız ve kenevir mucizesi ile buluşmanız için bu eşsiz deneyimi değerli hanımefendilerin yaşamalarını diliyorum.
Sadece ürün üretmekle kalmayıp bir de kooperatif kurdunuz ? Kadınların ekonomiye katılmasına da destek oldunuz biraz kurduğunuz kooperatifi anlatabilir misiniz?
Elbette ,İnsitu Kadın Kooperatifi bizim en önemli sosyal sorumluluk projemiz. Burdur’un Gölhisar ilçesinde yedi emekçi kadın ile çıktığımız bu yolda kadınların üretkenliğini ticarileştirebilmelerini önemsiyoruz. İnsitu Kadın Kooperatifi el yapımı sabun üretiyorlar. Yağ ham madde temini bizim sorumluluğumuzda ve kooperatife bu anlamda sponsor oluyoruz. Ürettikleri sabunların ise % 80’nini onlardan satın almak gibi de bir misyonu üstlendik. Kenevirli, portakal kabuklu ve güllü el yapımı sabunları müşterilerimiz ile buluşturarak hem ürün yelpazemizi genişletiyor hem de harika kadınlarımıza destek olmanın haklı mutluluğunu yaşıyoruz.
Kadınlarda bir kimlik sıkışması var evlilik, annelik, iş hayatı bir denge oturtmak zor mu? Sizin gibi rol modellere ihtiyaç var.
Maalesef çok haklısınız ve tüm samimiyetimle haklı olmamanızı dilerdim. Farkında olarak veya olmayarak hayatımızı şekillendiren en önemli faktör içinde olduğumuz toplum. Çok acı ama gerçek. Kız çocuklarını gelinlikle çok erken tanıştırıyoruz. Peri masalları ile büyütüyoruz ve kimin tarafından yazıldığı belli olmayan kadının görevleri adlı bildirgenin himayesine otomatik olarak hepimiz giriyoruz. Evlat olmak, yetişkin olmak, sevgili olmak, eş olmak, anne olmak, iş kadını olmak. Hepsini bir potada yönetmek zaten bence bir kadını otomatik olarak lider yapıyor. Bakınız dillendirdiğim kelimeye lütfen dikkat kesilin. İş kadını diyoruz ama iş erkeği demiyoruz. Yani iş adeta kadın için bir eklenti gibi duruyor. İşte zincir de tam olarak burada kırılıyor. İçinde olduğumuz toplum kuralları sizin büyümenize, değişmenize,güçlenmesine engel oluyorsa kendi toplumunuzu inşa etmek gerektiğine inanıyorum. Bu bir feminist adımı değil, var olmak için atılması gereken bir adım. Eş seçimi, hayat arkadaşı seçimi bence hayatın en önemli noktası. Size onlarca misyon yükleyen bir hayat arkadaşı yerine var olmanız için gereken tüm adımlarda yanınızda duracak insanlarla yaşamınızı paylaşmanızı öneriyorum. Bir başka husus ise iş yeriniz, orada size hak ettiğiniz değer yoksa mutlaka yeni arayışlara geçilmesi gerektiğini savunuyorum. Öz saygı ve özgüveninizi yok edenleri hayatınızdan çıkarın. Hayat sırf iş değil elbette o yüzden DENGE çok önemli, kaliteli zaman yönetimi ve doğru öncelik sıralaması. Yani her şeyi ben yaparım kafası sizi hiçbir şey yapamaz noktasına o kadar çabuk getirir ki tahmin bile edemezsiniz.
Ben nasıl mı yapıyorum? Bazı konularda her şeyi, bazı konularda bazı şeyleri bazı konularda ise hiçbir şey yapmamayı seçiyorum. Sonra Z raporuma bakıyorum ve artıdaysam yoluma devam ediyorum. Bu matematik uzun zamandır hayatımı kolaylaştırdı. Dilerim size de yardımı olur.
Geçtiğimiz 10 yıl sizi en çok zorlayan konular neler oldu?
Derler ya insan her şeye alışır, bence bu büyük bir yanılsama. İnsan her şeye alışmıyor sadece yaşamda kalma dürtüsü onu o ana veya duruma adapte ediyor. Beni en çok dar görüşlü insanlar yordu. Ülke ekonomisinde ki çalkantılı dalgalanmalar yordu. Liyakat kelimesinin yani kelimesi kadar anlam yitirmiş olması yordu. Cehalet yordu. Ama cahillerin cesareti daha da çok yordu.
Sizi gelecekte en mutlu edecek şey nedir?
Öncelikle evlatlarımla ve eşimle beraber sağlıklı ve mutlu bir hayatın benim için her şeyden daha önemli olduğunu paylaşmak isterim. Sonra ise CforB’nin bir dünya markası olduğunu görmek. Çok geniş bir ürün yelpazesine sahip farklı farklı sosyal sorumlukları üstlenen, sporda, sanatta, eğitimde çok gence ulaşabilmek beni mutlu eder. Çok çalışılmak istenen bir şirket yaratmak,çalışanlarını hem maddi hem de mental olarak tatmin eden bir şirket yaratmak. Ve kendi adıma ise son anıma kadar üretecek gücü kendimde bulmak.
Çok yoğun bir iş yaşamınız olduğunuzu biliyoruz ama bir yandan da hayat devam ediyor. İş dışında nelerden keyfi alıyorsunuz , nasıl vakit geçiriyorsunuz?
Kitap okumak ama saatlerce okumak, sözsüz müzik dinlemek, ailemle ve dostlarımla birlikte vakit geçirmek, tenis oynamak, seyahat ettiğim yerlerde yeni insanlar tanımak ve yöresel yemekleri denemek. Çiçeklerimle ilgilenmek, futbol maçı izlemek, bir de Pazar günü sabahları evdeysem kesinlikle magazin haberlerini izlemek. Bunu söyleyince insanlar şaşırıyor ama yine de paylaşmak istedim.
20 yaşındaki Şehzan ‘a şimdiki tecrübelerinizle ne önerirsiniz?
Kendini tanı, kendini öğren. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur derdim. Bir de kimseyi gözünde büyütme herkes sadece bir insan derdim…
Aldığınız en önemli iş tavsiyeniz neydi ve kimden aldınız?
Çok değerli insanların çok değerli tavsiyelerine daima kulak verdim. Hala da sıklıkla akıl danışırım. Çünkü iki aklın bir akıldan daha büyük olduğuna inanırım. Babamın “toprağı tanımayan hayatı tanıyamaz" deyişini, annemin kapına yardıma gelen düşmanın bile olsa boş gönderme demesini, bir dostumun alma verme dengeni asla bozma çünkü bozulan denge değil sen olursun deyişini, bir de Ali Rıza Bey’den öğrendiğim “ keşkenin sıfır kadar değeri yoktur” ifadesi ilk aklıma gelenler.
Sizin iş motivasyonunuzu sağlayan ne?
Her sabah iki ayağımın üzerinde kalkabilmek, bağımsız olarak nefes alabilmek, sevdiklerimin olması ve sevildiğimi bilmek,hareket özgürlüğümün olması ve yaptığım işe tüm kalbimle inanmak.
Size göre iş hayatında en başarılı 3 kadın kim?
Onlarca başarılı iş kadını sayabilirim ama siz üç değiniz için biraz sınırlandım açıkçası. O kadar çok başarılı kadın tanıdım ki. Ablalarım. Bence her biri birbirinden güçlü ve başarılı. Dostlarım var, harika işlere imza atan. Gözlemlediğim muhteşem kadınlar var. Başarı nedir bilmeden hayata tutunmuş, başardığına değil de daha neler yapabileceğine odaklanan.
Ama çok güzel işler yaptığına inandığım isimleri sizinle paylaşacağım yine de.
Globalde ;Pepsi Cola’nın eski Başkanı Indra NOOYI’yı ,
Ulusalda Güler SABANCI ‘yı,
Bursa’da ise İpek YALÇIN’ı başarılı bulurum.
Bu başarılı kadınlara bir de UCİM Başkanı Saadet Özkan Hanım’ı eklemek istiyorum. O bir öğretmen ve hayatını çocuklarımızın güvenliğine adamış bir idol. O yüzden onun adını anmadan geçmek istemedim.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Kadınlar iş hayatının rengi, neşesi değil kesinlikle mimarı olmalıdırlar.
Bu hafta kadın ve ekonomi okuyucularımız için Insitu Yeşil Teknoloji CEO’su Şehzan Seçen ile bir araya geldik.
Öncelikle merhabalar, ismim Şehzan Seçen. 1973 yılında Aydın’da, Balkan Göçmeni bir ailenin 9.çocuğu olarak doğdum. Dolayısıyla hem Ege’nin hem de Balkan kültürünün bir arada yaşandığı bir ailenin parçası olmak bana tüm yaşamım boyunca çeşitliliğin ve farklılıkların hayata kattığı değeri öğretmesi açısından çok kıymetli oldu. Doğduğumuz ev elbette yaşama bakış ve algılama şeklimizi büyük ölçüde belirliyor. Bizim ailemizin en büyük misyonu eğitimli bireyler yetiştirmekti. Hepimiz de bu misyonu yerine getirmiş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. İlk öğrenimimi Aydın’da, orta ve lise eğitimimi İzmir Çamlaraltı Koleji’nde tamamladım. Ankara Üniversitesi'nde mühendislik eğitimimi, ardından da Ankara -Altındağ Belediye Tiyatrosu'nda tiyatro eğitimimi ve son olarak da Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde yüksek lisansımı bitirdiğim için kendimi şanslı hissediyorum. İş hayatıma üniversite yıllarımda yarı zamanlı amatör işlerde çalışarak başladım. Eğitim hayatımı tamamladıktan sonra tanıştığımızdan bugüne kadar yaşamımın her gününü daha da güzel kılan 26 yıllık eşim ile evlendik. İki güzel evladımız oldu. Kızımız Zeynep ve oğlumuz Deniz. Böylece çekirdek aileyi beraberce inşa etmenin mutluluğunu da deneyimle şansı bulduğum için yaşamımın her anına şükrediyorum. Oldum olası çalışmayı ve okumayı sevdim. Dolayısıyla iş hayatında aktif biri olmayı seçtim. Hem sosyal hem de mesleki dostluklar kurmayı ise daima önemsedim. Bunu günümüz moda tabiri networking tanımlamasının dışında görüyorum. Çünkü kurduğum ilişkilerin temelinde bana bir gün lazım olur düşüncesi yerine, dost kazanımını merkezime koydum. Bugün daha iyi anlıyorum ki dost biriktirdiğinizde işiniz, statünüz, sıfatınız ne olursa olsun daima yanınızda duran harika insanlar oluyor. Kısaca ne olduğumla değil kim olduğumla ilgilenen insanlarla hayatımı paylaşıyorum. Kendimi kısaca anlatmamı istemiştiniz ya, kısaca şöyle cevap vereyim, ben karanlıkta ışığı görmeyi seçen biriyim. Mutluluğu aramak yerine, onu yaratmayı seçen biriyim, sorunları uzun uzun tartışmak yerine çözüme odaklanan biriyim. Kolay kolay da yorulmam. Dolayısıyla kendimi yenilenebilir enerji üreten biri olarak tanımlamayı da yerinde buluyorum.
Çiftçi bir ailenin çocuğuyum. Dolayısıyla bir çiftlikte yaşıyorsanız yaşınız kaç olursa olsun size göre mutlaka bir iş vardır. Ve elbette bana göre de vardı. Bizimle beraber çalışan tarım işçilerine 6-7 yaşlarında su dağıtarak ilk müşteri ilişkileri deneyimimi yaşadığımı söyleyebilirim. Üniversite yıllarımda ise sigortası olmayan ama günlük kazancı bir öğrenci için gayet motive edici olan satış ve pazarlama faaliyetlerine girizgâh yaptım. Profesyonel iş deneyimim ise devlet memuru olarak Hacettepe Üniversitesi'nde başladı. Sadece bir yıl sürdü. Çünkü her gün aynı işi yapmak kendim için hedeflediğim bir yaşam tarzı değildi. İstifa ettim ama bu istifa en çok anneciğimi üzdü. Devlet işi hiç bırakılır mı diye de çok ağladı. Ama ona da söylediğim gibi ben ancak istediğim işi yaptığımda devletime katkı sağlarım; bu söylediğim sözün hala arkasındayım. İşte bu cesaretle özel sektöre geçtim. Garanti Sigorta Grubu ile başlayan yolculuğumda önce portföy yöneticisi, sonra satış müdürü sonrasında da Anadolu Bölgeler Satış ve Pazarlama Müdürü olarak da 9 yıl çalıştım. Tüm bu zaman boyunca da kurumumda iç eğitmen olarak çalıştım. Eğitim vermenin büyüsüne de o zaman kapıldım. Sonra 2010 yılında 99 Eğitim ve Danışmanlık şirketimi kurdum. Şirketimi kurmak iş yaşamım boyunca yaptığım en harika atılım oldu diye düşünüyorum. Çünkü yeni işimle hayatıma giren insanların bana öğrettiğini sanıyorum yüz yıllık üniversite hayatı sağlayamazdı. Üst düzey yönetici mentorluğu, liderlik eğitimleri ve ardından gelen yönetim danışmanlığı sürecimin kendi adıma paha biçilemez bir deneyim olduğuna inanıyorum.
Şu anımı anlatan en iyi tanımlama “ ilginç tesadüfler silsilesi” diye açıklamak çok yerinde olacak. Yönetim danışmanı olarak hizmet verdiğim Orallar Grup Şirketleri'nin kurucusu değerli büyüğüm Ali Rıza Oral Bey ,Burdur’a kenevir ekim izni çıkınca deneme amaçlı olarak kenevir ekmiş. Ürünü hasat ettikten sonra da tohumlarını çuvallayıp, depoya koymuş. İşte sanıyorum, benim az evvel söylediğim silsilenin başlaması o depoya girip kenevir tohumlarını ilk gördüğüm anda başladı. Ali Rıza Bey “hocam bu tohumları satmak istiyoruz ,ne yapalım diye sorduğunda ,üzerine biraz çalışayım size bilgi vereceğim dedim. Her şeyin biraz üzerinde çalışayım ile başladığı olağanüstü bir yolculuk benimkisi. Kenevir ile ilk tanışmam o ana denk geliyor. Gerçekten de üzerinde çok ama çok çalıştım. Hatta kenevir mucizesine aşık oldum.Tohumlar pek tabi satılabilirdi ama katma değerli bir ürüne evriltmek ve fark yaratan bir sonuç almak, işte bundan daha büyük bir mesleki haz olamaz. Kenevir tohumlarını Türkiye’de sadece birkaç firmanın kullandığı çok özel basınçlı bir sistemle ekstraktlarını almak, laboratuvar ortamında kenevir postbiyotiğini elde etmek ve tüm bu akışta lipozomal teknolojiyi kullanarak adeta mucize etki yaratan cilt bakım ürünlerimizi üreterek CforB markası altında pazara girmek ve tüm bu aşamaları İnsitu Yeşil Teknolojiler Şirketi'nin çatısı altında yapmak. Tüm sürecin mimarlarından biri olduğum için Orallar Grup , şirketin yönetimini ve geleceğini bana teslim ettiler. Yeniden profesyonel hayata dönmek gibi bir niyetimin olmadığı dönemde söz konusu endüstriyel kenevir gibi mucize bir bitkiyi işlemek olunca yeniden masanın diğer tarafına geçtim. Şu anda İnsitu Yeşil Teknolojiler Şirketi'nin CEO’su olarak ekibimle beraber iyi işlere imza atmak için aşkla çalışıyoruz.
Çalışan bir kadın olmak çalışan bir erkek olmaktan ne kadar farklı, pek bilemiyorum. Çünkü çalışan denildiğinde benim zihnimde cinsiyetten öte bir birey olgusu oluşuyor. Etimolojik olarak çalışmak mücadele etmek anlamına gelir. Hatta bir adım daha ileriye gitmek gerekirse çalışmak, vuruşmak anlamına gelir. Yani çalışmak bence hiçbir cinsiyet için kolay değil. Konuyu farklı açıdan ele alacak olursak elbette çalışan kadın olmanın kolay olmadığını hepimiz biliyoruz. Anne olunca iş hayatına ara veren kadınlara bir daha iş bulma fırsatı vermeyen ve sırf çocuklarını büyüttükleri için hoş görü göstermeyen iş dünyasının zorlukları, üst düzey atamalarında kadınların çok nadir seçildiği bir kültürün tüm dünyada hüküm sürmesi, cinsiyetler arası eşit işe eşit ücret politikasının maalesef hala benimsenmemiş olması, kadınların büyüttüğü erkeklerin, kadınları bir türlü iş hayatında büyütmek istememesi elbette başlı başına birer sorun. Ama daha önce de söylediğim gibi sorunları tespit ettikten hemen sonra çözüm aksiyonlarına odaklanmak gerektiğine inanıyorum. Çalışmanın gerekliliği olan mücadelemiz devam edecek. Burada kadınların birbirini desteklemesi ve güçlendirmesi çok kritik bir öneme sahip. Ben tüm iş yaşamım boyunca kadın liderlerin öne çıkmasını, kadınların iş hayatına kattığı eşsiz değerin fark edilmesini ve iş kadınlarının başarılarının görülmesi için çaba sarfettim ve etmeye de devam edeceğim. Hep derim, gözlerimizin rengi farklı olsa da gözyaşımızın rengi aynı. O nedenle kadınlar olarak ne kadar birbirimizi desteklersek o kadar güçlü ve yıkılmaz oluruz.
Kadın olarak iş hayatında varım ve var olmaya da devam edeceğim. İşte bütün mesele burada yatıyor. Kararlı olan, amacı uğruna adım atan, mücadele eden her insanın hayatta değerli olduğuna inanıyorum. Biliyorum ki her mücadele eden hedefine varamayabilir. Ama inançları doğrultusunda atılan her adımı ben bir zafer olarak görüyorum. Kadınların liderlik vasıflarının bilincindeyim, doğamız gereği anaçlık genlerine sahip olmamız etrafımızdaki insanları bir arada tutmayı daha kolay kılıyor. Sahip olduğumuz harika hafıza genini de göz ardı etmemek gerekiyor. Bu özelliğimiz de bizi daha uyanık ve gelecek planlamalarında daha öngörülü yapıyor. İyi bir dinleyici bununla beraber iyi bir konuşmacı olmamız, hayal gücümüzün sınırsız olması ve elbette soyut düşünme becerimizin bize bir hediye olduğunu da biliyorum. Eş zamanlı olarak çocuğunun dersleri ile ilgilenip, akşama ne yemek yapacağına karar verdikten sonra e-postalarını okuyabilen aynı anda televizyonda bir programa da kulak verebilen bir canlı olmak da bizi bence multifonksiyonel ve multidisipliner yapıyor. Emin olun ki iş dünyası ne kadar zor olursa olsun bizim iç dünyamızdan daha dingin bir yer. O nedenle kadınlar iş hayatının rengi, neşesi değil kesinlikle mimarı olmalıdırlar.
İş hayatının bir yolculuk olduğu kabulü ile başlamalı değerli genç yönetici kardeşlerim. Şöyle ki ben bu sorunuzu bir metafor ile cevaplamak istiyorum. Bir gökdelen düşünün, görkemli, heyecan verici, heybetli ve elbette riskli. Ve onun en tepesine çıkmak için heyecan duyan onlarca kişi hatta bazen yüzlerce kişi olduğunu düşünün. Kimi o en üste çıkmak için merdivenleri kullanmak zorunda, kimi asansörü, kimi ise helikopterle oraya bırakılıyor. Adaletsiz gibi göründüğünün farkındayım ama maalesef iş hayatı adalet dağıtan bir mecra değil. Orası bir arena. O nedenle herkes gökdelenin en üstüne çıkamayabilir ama kendi zaferi için oraya ulaşmak mutlak gerekli de değil.
Vücudumuzu saran tüm deri kendini her 28 günde bir tamamaen yeniliyor. Cildimizin bunu yapacak gücü ve motivasyonu var ise iradeli bir bireyin kendini yeniden yeniden hiç vazgeçmeden yenilemeye devam edebilmesi bundan vazgeçmemesi gerektiğine inanıyorum.Yoldan vazgeçmeyenlerin de er yada geç tüm emeklerinin mutlak çıktısına, o sıfat veya bu sıfat ile ulaşacağına da inanıyorum.
Sizin de onaylayacağınız üzere evren her geçen gün yaşlanırken insanoğlu bu sürece meydan okumaya çalışan tek canlı türü. Yani hiç birimiz yaşlanmak istemiyoruz. Estetik operasyonların çığ gibi arttığı bir dönemdeyiz ve tarihin hiç bir döneminde güzellik bu kadar önemli olmamış. Biz bu ihtiyacı karşılıyoruz. Yani genç bir cilt görünümü için en önemli unsur olan sağlıklı ve yeni bir cildi vaad ediyoruz. Nitekim de kullanıcılarımızdan gelen yorumlar amacımızı doğruluyor. Ülkemizde bir ilk olan kenevir postbiyotiği içeren CforB Cilt bakım ürünleri ile 2 hafta sonra çok daha genç, diri, canlı ve parlak bir cilde kavuşmanız ve kenevir mucizesi ile buluşmanız için bu eşsiz deneyimi değerli hanımefendilerin yaşamalarını diliyorum.
Elbette ,İnsitu Kadın Kooperatifi bizim en önemli sosyal sorumluluk projemiz. Burdur’un Gölhisar ilçesinde yedi emekçi kadın ile çıktığımız bu yolda kadınların üretkenliğini ticarileştirebilmelerini önemsiyoruz. İnsitu Kadın Kooperatifi el yapımı sabun üretiyorlar. Yağ ham madde temini bizim sorumluluğumuzda ve kooperatife bu anlamda sponsor oluyoruz. Ürettikleri sabunların ise % 80’nini onlardan satın almak gibi de bir misyonu üstlendik. Kenevirli, portakal kabuklu ve güllü el yapımı sabunları müşterilerimiz ile buluşturarak hem ürün yelpazemizi genişletiyor hem de harika kadınlarımıza destek olmanın haklı mutluluğunu yaşıyoruz.
Maalesef çok haklısınız ve tüm samimiyetimle haklı olmamanızı dilerdim. Farkında olarak veya olmayarak hayatımızı şekillendiren en önemli faktör içinde olduğumuz toplum. Çok acı ama gerçek. Kız çocuklarını gelinlikle çok erken tanıştırıyoruz. Peri masalları ile büyütüyoruz ve kimin tarafından yazıldığı belli olmayan kadının görevleri adlı bildirgenin himayesine otomatik olarak hepimiz giriyoruz. Evlat olmak, yetişkin olmak, sevgili olmak, eş olmak, anne olmak, iş kadını olmak. Hepsini bir potada yönetmek zaten bence bir kadını otomatik olarak lider yapıyor. Bakınız dillendirdiğim kelimeye lütfen dikkat kesilin. İş kadını diyoruz ama iş erkeği demiyoruz. Yani iş adeta kadın için bir eklenti gibi duruyor. İşte zincir de tam olarak burada kırılıyor. İçinde olduğumuz toplum kuralları sizin büyümenize, değişmenize,güçlenmesine engel oluyorsa kendi toplumunuzu inşa etmek gerektiğine inanıyorum. Bu bir feminist adımı değil, var olmak için atılması gereken bir adım. Eş seçimi, hayat arkadaşı seçimi bence hayatın en önemli noktası. Size onlarca misyon yükleyen bir hayat arkadaşı yerine var olmanız için gereken tüm adımlarda yanınızda duracak insanlarla yaşamınızı paylaşmanızı öneriyorum. Bir başka husus ise iş yeriniz, orada size hak ettiğiniz değer yoksa mutlaka yeni arayışlara geçilmesi gerektiğini savunuyorum. Öz saygı ve özgüveninizi yok edenleri hayatınızdan çıkarın. Hayat sırf iş değil elbette o yüzden DENGE çok önemli, kaliteli zaman yönetimi ve doğru öncelik sıralaması. Yani her şeyi ben yaparım kafası sizi hiçbir şey yapamaz noktasına o kadar çabuk getirir ki tahmin bile edemezsiniz.
Ben nasıl mı yapıyorum? Bazı konularda her şeyi, bazı konularda bazı şeyleri bazı konularda ise hiçbir şey yapmamayı seçiyorum. Sonra Z raporuma bakıyorum ve artıdaysam yoluma devam ediyorum. Bu matematik uzun zamandır hayatımı kolaylaştırdı. Dilerim size de yardımı olur.
Derler ya insan her şeye alışır, bence bu büyük bir yanılsama. İnsan her şeye alışmıyor sadece yaşamda kalma dürtüsü onu o ana veya duruma adapte ediyor. Beni en çok dar görüşlü insanlar yordu. Ülke ekonomisinde ki çalkantılı dalgalanmalar yordu. Liyakat kelimesinin yani kelimesi kadar anlam yitirmiş olması yordu. Cehalet yordu. Ama cahillerin cesareti daha da çok yordu.
Öncelikle evlatlarımla ve eşimle beraber sağlıklı ve mutlu bir hayatın benim için her şeyden daha önemli olduğunu paylaşmak isterim. Sonra ise CforB’nin bir dünya markası olduğunu görmek. Çok geniş bir ürün yelpazesine sahip farklı farklı sosyal sorumlukları üstlenen, sporda, sanatta, eğitimde çok gence ulaşabilmek beni mutlu eder. Çok çalışılmak istenen bir şirket yaratmak,çalışanlarını hem maddi hem de mental olarak tatmin eden bir şirket yaratmak. Ve kendi adıma ise son anıma kadar üretecek gücü kendimde bulmak.
Kitap okumak ama saatlerce okumak, sözsüz müzik dinlemek, ailemle ve dostlarımla birlikte vakit geçirmek, tenis oynamak, seyahat ettiğim yerlerde yeni insanlar tanımak ve yöresel yemekleri denemek. Çiçeklerimle ilgilenmek, futbol maçı izlemek, bir de Pazar günü sabahları evdeysem kesinlikle magazin haberlerini izlemek. Bunu söyleyince insanlar şaşırıyor ama yine de paylaşmak istedim.
Kendini tanı, kendini öğren. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur derdim. Bir de kimseyi gözünde büyütme herkes sadece bir insan derdim…
Çok değerli insanların çok değerli tavsiyelerine daima kulak verdim. Hala da sıklıkla akıl danışırım. Çünkü iki aklın bir akıldan daha büyük olduğuna inanırım. Babamın “toprağı tanımayan hayatı tanıyamaz" deyişini, annemin kapına yardıma gelen düşmanın bile olsa boş gönderme demesini, bir dostumun alma verme dengeni asla bozma çünkü bozulan denge değil sen olursun deyişini, bir de Ali Rıza Bey’den öğrendiğim “ keşkenin sıfır kadar değeri yoktur” ifadesi ilk aklıma gelenler.
Her sabah iki ayağımın üzerinde kalkabilmek, bağımsız olarak nefes alabilmek, sevdiklerimin olması ve sevildiğimi bilmek,hareket özgürlüğümün olması ve yaptığım işe tüm kalbimle inanmak.
Onlarca başarılı iş kadını sayabilirim ama siz üç değiniz için biraz sınırlandım açıkçası. O kadar çok başarılı kadın tanıdım ki. Ablalarım. Bence her biri birbirinden güçlü ve başarılı. Dostlarım var, harika işlere imza atan. Gözlemlediğim muhteşem kadınlar var. Başarı nedir bilmeden hayata tutunmuş, başardığına değil de daha neler yapabileceğine odaklanan.
Ama çok güzel işler yaptığına inandığım isimleri sizinle paylaşacağım yine de.
Globalde ;Pepsi Cola’nın eski Başkanı Indra NOOYI’yı ,
Ulusalda Güler SABANCI ‘yı,
Bursa’da ise İpek YALÇIN’ı başarılı bulurum.
Bu başarılı kadınlara bir de UCİM Başkanı Saadet Özkan Hanım’ı eklemek istiyorum. O bir öğretmen ve hayatını çocuklarımızın güvenliğine adamış bir idol. O yüzden onun adını anmadan geçmek istemedim.
En Çok Okunan Haberler
YAZARLARIMIZ Tüm Yazarlarımız